Geçen hafta iyi yaşam alışkanlıkları üzerine yazmayı planlıyordum, sırıtan bir fotoğrafım, gelsin yemekleri evden götürmeler, gitsin düzenli sporlar, prensipli ol, vizyonladıklarına odaklan. Olumlu düşün, pozitif yaşa. Ama bazen işlemiyor ve işlememesi insanı daha da insan yapıyor aslında. Planladığın gibi olmuyor; hissedişlerine mani olamıyorsun. Canım acımayacak kadar güçlü olmayabilirim, ama saklayacak kadar zayıf hiç olamam diyenlerdenim galiba.
Kendimi uzun zaman mutsuz hissettim ve bu duygu içime ekildiğinden itibaren; bir şey beni yöntem aramaya itti. Düzelmek istedim ama bu düzelmeyi ilaçlarla sağlamak istemedim, modern bilimin insanı para için hasta edip, para için düzelttiğine inanırım ki; modern psikolojinin insanların çalışma hayatındaki verimini arttırmak için kurulduğunu düşünürsek bayağı da haklı sayılırım. Batı tıbbı semptomu yok etmeye odaklıdır, oysa uzakdoğu, şamanlar, kadim kültürler sebebi ortadan kaldırır ve iyileşme tam da buradan doğar.
Tam da bu noktada; kişisel gelişim yazarlarını okumaya başladım, kadim toplumlardan, atalardan miras bir sürü şeyi denedim, -iyi de hissettirir bu arada- ve bilimum iyi düşün iyi olsunlar. Sonra çeşitli koçlarım oldu ve hepsi kendi hayatıma dair bir sürü şeyi görmeme vesile oldular, sağ olsunlar. Gelsin Hipnoterapiler, gitsin enerjiler, sinerjiler, geçmiş yaşam şifaları, regresyon çalışmaları. Onlar sırasında bir sürü yere dokundum, yüzleşmek kolay olmadı. Ruhum dev bir soğandı sanki, soydukça cücüğe ulaştım sandım ve orada bambaşka bir soğan daha çıktı. Bu blokajımı da çözersem harika hissedeceğim. Bunu da çözersem mutlu olacağım. Bu konuda alacak bir yaşam dersim var ama ne, şu an bunu görebilecek ruhsal olgunlukta değilim ama seviyorum sürecimi ve kendimi.
Kendimi düzeltilmesi gereken bir şey olarak algıladım. Hala da hayatımı içten içe bir proje, tamamlanması halledilmesi gereken bir iş olarak görüyorum. Bunu başkaları da hissediyor mu, ben mi deliyim? Bilmiyorum. Yataktan benden başka kimse jiletle kazınarak kalkmıyor mu? Dünya bir sürü yönüyle berbat bir yerken; bunu sınanırken biz mi yaptık, beşinci boyuttan gelen reptilianlar mı yaptı bilemiyorum( yazın google’a göreceksiniz) ama üzerine bombalar yağan çocukların kendi yaşamlarının sorumluluğunu alıp, atalarından gelen bilinç altı kodlarını halletmek için ne yapacaklarını düşünmeden edemiyorum. Hayatının sorumluluğunu almaktan bahsediyor herkes, bu sorumluluğu iyi taşımak için, bilmem ne şifası çalışmalı derken; kendimi bambaşka bir endüstrinin müşterisi olarak görüyorum. Hintlilerin;dünyanın en berbat sömürülerini, tekamüllerinin bir parçası olarak algılamasına yardım etmiştir Budizm. Cem Yılmaz’ın dediği gibi; bir sonraki hayatında kralsın koy ver gitsin.
Şu an tanıdığım bir çok spritüelistin; bilinçaltı kodlarımı bir türlü kırmaya yanaşmayıp, kötümserlikte kalıp, bu duygudan beslendiğimi düşüneceğini biliyorum. En az onlar kadar, modern hayatın bizi ruhumuzdan nasıl uzaklaştırdığını, ön korteksimizin çeşitli gıda, kişisel bakım ürünleri ve sudaki klor yoluyla baskılanıp, irademizin nasıl zayıflatıldığını biliyorum. Ancak; bunun olmadığı yerde bulunmak, bizler için fizikteki sürtünmesiz ortam kadar imkansızdır, dünya sürtünmesiz ortam değildir. Bu kadar zengin adam, bir damla huzur için Yağmur Ormanları’ na Şaman Ayinlerine gidiyor -merak ettiğim bir deneyim bu ayrı- ve bu mutluluk denen şey, zengin fakir bir sebzeden biraz daha fazla iqsu olan herkes için aranan, dert olan bir şey. Buna pozitif psikolojiyle ulaşmaya da çalışan da var, spiritüel yollarla da.
Hayatın içinde mücadelenin içinde kaldığım, yaşamayı seçtiğim, dünyanın olağan halini, gerektirdiği yöntemlerle çözmeye çalıştığım zamanlarda, tüm bu zorlama halden iyi hissettim kendimi. Belki de gerçekten bazılarımızın yer yer kendine acıması, mutsuz olması gerek; mecbur değiliz bu mutluluk çabası haline. Bazen pişman olmak gerekiyor. Kendimi derin mutsuzlukların içinde bulmuşumdur, bayağı bir kötümserlik potansiyelim var ama hep şahane şekillerde çıktım bu hallerimden. Bir arkadaşa dün söylemiştim, bu sefer de çıkarım ama bir süre çıkasım yok demek ki. Gerekirse meditasyon da yapılır, ilaç da içilir, ama hayat kısa kuşlar ötüyor kafasının yanında; faturalar da ödeniyor, en sevdiklerin güvenini tuz buz edebiliyor ve sen çekim yasasıyla bunu çekmiş olsan da üzülebiliyorsun. Bu Mutluluk Pazarı, bu düzene göre olmamaktan mı, bu düzenin bize göre olmamasından mı doğdu bilinmez. Kaçmaktan öte yüzleşip sadece yaşamakla mümkün baş etmek gibi geliyor bana. Bir de sevgi şifa o da ayrı. İyi Haftalar. Haftaya Görüşmek üzere.